İki inatçı keçi fabl mi ?

Ahmet

New member
Bir Köprünün Üzerinde Başlayan Hikâye: İki İnanç, İki Yol, Bir Öğreti

Bir sabah, dağ köylerinden birinde çocukluk arkadaşımın anlattığı bir hikâye aklıma geldi: “İki inatçı keçi aynı köprüde karşılaşır, kimse geri adım atmaz.” O zamanlar bu hikâyeyi basit bir fabl olarak görmüştüm. Fakat yıllar geçtikçe fark ettim ki bu küçük öykü, aslında bir toplumun, bir çağın, hatta insan doğasının aynasıydı. Bugün bu hikâyeyi yeniden, biraz günümüzden, biraz tarihten, biraz da kalbimizden dokuyarak anlatmak istiyorum.

---

Köprü: Zamanın ve Gururun Kesiti

Uzak bir vadide, iki köyü birbirine bağlayan dar bir köprü vardı. Bu köprü, sadece bir geçit değil; iki dünyanın birleştiği yerdi. Bir tarafın insanları ticaretle, diğer tarafın insanları tarımla uğraşırdı. Köprünün ortasında karşılaşan iki keçi — biri doğudan, biri batıdan gelirdi — sadece iki hayvan değil, iki düşünce biçiminin temsilcisiydi.

Doğudan gelen keçi, adı Aras, güçlü ve planlıydı. Her adımını hesap eder, geri dönmenin zayıflık olduğuna inanırdı. Batıdan gelen keçi, adı Lina, dikkatli ve duygusal bir dengeye sahipti. O, birlikte ilerlemenin bir çözüm olduğuna inanırdı. İkisi de geçmek istiyordu, ama köprü dardı; biri durmadan diğeri geçemezdi.

---

Tarihten Gelen Yankılar: Erkek ve Kadın Zihninin Dengesinde

Tarih boyunca toplumlar “inat” kavramını çoğu zaman güçle, çoğu zaman da cinsiyetle ilişkilendirdi. Aras’ın kararlılığı, stratejik düşünen bir zihin yapısını yansıtırken; Lina’nın anlayışlı tutumu, empatiye dayalı bir çözüm arayışını temsil ediyordu. Ancak bu, erkek aklın sertliğiyle kadın yüreğinin yumuşaklığını karşı karşıya getiren bir öykü değildi. Tam tersine, iki yönün bir arada var olması gerektiğini gösteren bir metafordu.

Aras köprünün ortasında durdu, sabit ve dik bir sesle konuştu:

> “Benim planım net. Sen geri çekil, sonra sen de geçersin.”

Lina gözlerini kısmadan, sakin ama kararlı bir tonla yanıtladı:

> “Belki de planını biraz değiştirmen gerekir. İkimiz de düşmeden geçebiliriz.”

Bu an, tarihin defalarca tanık olduğu bir sahnenin yansımasıydı: güç ile anlayışın, strateji ile empati’nin dansı. Ne biri haklıydı ne de diğeri haksız. Asıl mesele, köprünün üzerinde birbirlerini değil, köprünün dengesini koruyabilmelerindeydi.

---

Toplumsal Bir Yansıma: Köprüler Yıkılmıyor, Biz Uzaklaşıyoruz

Köprü, sadece Aras ve Lina’nın karşılaşma noktası değil; toplumun da kendi içindeki çatışmaların sembolüydü. Bir yanda akılcı çözümler arayanlar, diğer yanda duygusal bağları ön planda tutanlar… Günümüzde de iş yerlerinden aile ilişkilerine, siyasetten günlük iletişime kadar bu iki yönün çatışmasını yaşıyoruz. Ancak asıl soru şu: neden birlikte düşünmeyi hâlâ öğrenemedik?

Aras’ın stratejisi, aklın rehberliğinde ilerlemeyi öğütlüyordu; Lina’nın empatisi ise insanın doğasında var olan ilişkisel bağları korumayı. İkisinin de yolu haklıydı ama biri diğerine üstün gelmeye çalıştıkça köprü çatırdamaya başladı. Belki de bugün hâlâ toplum olarak duyduğumuz “çatırdama sesi”, bu iki yaklaşımın uzlaşamamasından geliyor.

---

Bir Denge Arayışı: Akıl ve Kalp Aynı Köprüde

Lina, köprünün sallandığını fark ettiğinde bir adım geri çekilmedi. Sadece başını eğip Aras’a baktı:

> “Birimizin düşmesi ikimizin de kaybı olacak.”

Aras derin bir nefes aldı. Belki de o an, ilk kez bir planı değiştirmeyi kabullendi. Geriye değil, yana bir adım attı. Lina da aynı şekilde dengesini buldu. İkisi de köprünün ortasında durdu, sonra sırayla ilerlediler. Düşmeden, itmeden, birbirine bakarak.

Bu sahne, sadece iki keçinin değil; insanlığın bin yıllık dersiydi. Ne tek başına strateji, ne de tek başına empati çözüm getirir. Gerçek ilerleme, ikisinin kesiştiği yerde başlar.

---

Forumun Kalbinden Bir Soru: Biz Hangi Köprünün Üzerindeyiz?

Bu hikâyeyi paylaşmamın nedeni basit: her birimiz kendi köprümüzdeyiz. Kimi ilişkilerinde, kimi kariyerinde, kimi düşüncelerinde “karşıdan gelen” biriyle yüz yüze kalıyor. Peki biz hangi yolu seçiyoruz?

- Sadece kendi stratejimizin doğruluğuna mı inanıyoruz?

- Yoksa karşımızdakinin duygusuna yer açabiliyor muyuz?

- Birlikte geçebileceğimiz bir köprü inşa etmeye hazır mıyız?

Belki de bugünün dünyasında en çok buna ihtiyacımız var: köprüleri geçmeye değil, köprülerin üstünde kalmaya cesaret etmek.

---

Son Söz: Hikâyenin Gerçek Kahramanı Kimdi?

Köy halkı ertesi gün köprüye geldiğinde, Aras ile Lina’nın ikisinin de güvenle karşıya geçtiğini gördü. Kimileri Aras’ın fedakârlığını, kimileri Lina’nın sezgisini övdü. Oysa asıl kahraman, köprüydü — iki farklı dünyanın yükünü taşıyan, sallansa da yıkılmayan o köprü.

Tarih, bireylerin değil; birlikte durmayı başaranların hikâyesidir. “İki inatçı keçi” sadece bir fabl değildir; toplumların, ilişkilerin ve insanlığın aynasıdır.

Bugün hâlâ o köprünün üzerinde yürüyorsak, belki de hâlâ bir ders almaya çalışıyoruzdur:

Empati olmadan strateji kördür; strateji olmadan empati savrulur.

Peki sizce — hangisini yaşatmak için bugün bir adım atmaya hazırsınız?